Cuma, Nisan 10, 2020

GOŞGY KAFE -4-





10 Ocak 1975

Gökçe üniversiteye gitmek için uyandığında ; annesinin giyinip hazırlandığını ve salonda onu beklediğini gördü.

- Hayırlı sabahlar annem.Hayırdır? diye sordu.

Annesi:

-Haydi çabuk hazırlan,beni, dün gittiğin yere götüreceksin.

Bir ders bile kaçırmasına gönlü razı olmayan annesine latife yaptı :

-Yani okulu asalım, kafeye gidelim diyorsun.

Hızlıca hazırlandı Gökçe.Annesinin heyecanını da farketmişti.Kendisi de heyecanlıydı.Annesinden mi etkilenmişti, yoksa..."Yok canım !" dedi. "Yüzüne bile doğru dürüst bakmadığım birinden etkilenmiş olamam herhalde."

Dışarda yine fırtına , tipi.Zar zor bir taksi buldular ve sonunda kafenin önündeydiler.

....................

 "Geldiler baba!" diye seslendi Kürşad .İlteriş heyecanlıydı...Ve üzgün... " Bu haberi bunca yıl sonra nasıl vereceğim." dedi sesi titreyerek.

Gökçe ve annesi Goşgy Kafe' den içeri girdiklerinde yine her zamanki gibi Gökçe'nin gözlükleri buharlaşmış, onları silmekle meşguldü. "Anne cam kenarındaki şu masaya geçelim." dedi. Gözlüklerini takıp annesine döndüğünde, onun olduğu yerde çivilenmiş gibi kaldığını gördü.

İlteriş Aydilge'ye doğru ilerledi:

-Hoş geldin yenge.

Aydilge şaşkınlık içindeydi :

- İlteriş abi...

Aydilge sendeledi, Gökçe kolundan tutmasa oracıkta yığılıp kalacaktı.

Hep beraber bir masaya oturdular.Gökçe "Anne neler oluyor?Kim bunlar ? Sen nerden tanıyorsun?" diye soracaktı ki , annesinin "Sus!" diyen bakışlarını görünce sessiz kaldı.

-Neler oluyor İlteriş abi? dedi Aydilge.Bunca zaman neredeydiniz Alptegin nerde?

İlteriş :

-Anlatacağım yenge, sen hele biraz sakinleş, dedi.

Sonra Kürşad'a dönüp :

-Oğlum bize çay getir.İnce belli cam bardakta olsun , dedi Gökçe'ye gülümseyerek.

Gökçe Kürşad'a bakınca içi bir garip oldu.Sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi hissetti.

-Gökçe kızım, aynı babana benziyorsun.Oda çayı cam bardakta severdi ve o da aynı senin gibi kendi kendine konuşurdu.Ben " Yine deliye bağladın " deyip gülünce bana kızar ve "Ben sesli düşünüyorum." derdi.Bir de inatçıydı ki sorma.

Ortamı biraz yumuşatmaya çalışıyordu ama baktı ki Aydilge'nin gözyaşları akmaya başladı .Artık herşeyi anlatması gerekiyordu:

-Yenge , sizi Türkiye'ye kaçırdığımız günü hatırlıyor musun?

-O günü hiç unutmadım ki İlteriş Abi , dedi Aydilge.

-O gün sizi bıraktıktan sonra ben hemen geri döndüm.Çünkü Alptegin "Gel beni burdan al." demişti.Oraya vardığımda zifiri karanlıktı. Ama onu buldum. Öldüyse diye ödüm kopuyordu.Baktım ki kuytu bir yere çekilmiş oturmuş beni bekliyor.

-Yani Alptegin yaşıyor mu ? diye bir çığlık attı Aydilge.

-Dur yenge anlatıyorum, diye devam etti İlteriş:

Koşup sarıldım hemen. "Gardaş çok şükür yaşıyorsun, çok korkuttun bizi." dedim.O zaman anlattı yaptığı planı.Bizim sizi kaçıracağımızı askerler haber almış.Alptegin de onların içinde, daha önce kendisine yardım ettiği Mikail isimli bir askerle anlaşmış.Mikail bunu hafifçe yaralayacak ve diğerlerine öldüğünü söyleyecekmiş.Bu şekilde hem kendisini hem sizi kurtarmış olacakmış.

"Peki bundan bana neden bahsetmedin.Seni bulana kadar öldüm öldüm dirildim." dedim.Kerkük'e gelene kadar da söylendim durdum.

- Yani siz de Kerkük'e geldiniz mi?

-Geldik...Ama başka bir eve gidip, gizlenmek zorunda kaldık.Orda yarasını tedavi ettirdik.Sonra...Sonrasını bu mektupda sana anlatıyor Alptegin , diyerek Aydilge'ye bir mektup uzattı.Gözleri buğulandı, elleri titredi.

Aydilge mektubu aldı.Açmaya cesaret edemiyordu.Bir yandan da içinde yazılanları deli gibi merak ediyordu.

Ve derin bir nefes alıp mektubu açtı.

(Devam edecek)

Hiç yorum yok: