Pazartesi, Mart 30, 2020

GOŞGY KAFE -2-



"Sınırdan çok uzaklara gitmeyin.Ben sizi mutlaka bulurum." dedi ve yüreğinin yarısını yolladı uzaklara.

Arabayı süren arkadaşı İlteriş'i kolundan usulca çekti :

- Onları Koca Kurd'un yanına yerleştirdikten sonra,gel beni al burdan.Ölü de olsam , diri de olsam Goşgymin yanında olmak istiyorum, tamam mı? dedi.

-Tamam agabey!Merak etme sen.Allah'a emanetsin, dedi ve ordan hemen ayrıldı İlteriş.

Zira askerler iyice yaklaşmıştı.Arabayı son sürat sürmeye başladı.Epey uzaklaşmışlardı ki,arkalarından ateş edildiğini duydular.Arabanın içindekiler hep beraber geriye dönüp baktıklarında Alptegin'in vurulup düştüğünü gördüler.

Aydilge o an dipsiz bir kuyuya düştüğünü sandı.Bitmek bilmeyen bir boşluk duygusu...Can yoldaşını kaybetmiş olabileceği korkusu....

Sonrası...Sonrası günler süren karanlık....

.................

"Ahhh!"

Vurulmuştu. Yaklaşan askeri araçlardan biri öndeki aracı takip ederken,diğeri yanında durdu. İçinden bir asker çıktı ve Alptegin'in yanına geldi.Göz göze geldiler.

"Anlaştığımız gibi." dedi askere.O da "Tamam" anlamında başını salladı.Tüfeğinin dipçiğiyle bir iki dürttü,arkasından da okkalı bir tekme savurdu. Döndü ve araçta bekleyen askerlere :

- Ölmüş bu! dedi.

Sonrası...Sonrası karanlık....

(Devam edecek)

Perşembe, Mart 19, 2020

GOŞGY KAFE -1-





Dışardaki tipiden dolayı göz gözü görmüyordu.Karı çok severdi ama bu kadar sinirli yağması onu korkutuyordu. Kendini en yakın kafeden içeri attı.Ve her zamanki sıkıntı. Offf! Yine gözlükleri buharlaşmıştı, etrafı göremiyordu.Gözlüklerini çıkarıp boş bulduğu en yakın masaya oturdu.Köşede , tam cam önünde bir masaydı ve içerde sakin bir müzik çalıyordu.Gözlüklerini silip taktığında dışardaki tipinin yavaşladığını ve karın tam da onun sevdiği gibi, lapa lapa ve hazin hazin yağdığını gördü."Şiir gibi " dedi.

Bir an sanki büyülü bir ortama girmiş gibi hissetti kendisini. Sanki kapıdan dışarı çıksa yine tipinin ortasında kalacakmış, tekrar içeri girdiğinde yine bu sükunetle buluşacakmış gibi.


Küçükken de tipiden çok korkardı ve " sinirli kar" derdi.Çok kötü hislere kapılırdı böyle havalarda.Sadece annesine sarılınca ve onun türküsünü dinleyince sükunet bulur , rahatlardı , şu an hissettiği gibi.


" Hayret!" dedi kendi kendine. "Aynı huzuru hissetmem ne garip."


- Kafenin adı ne acaba girerken hiç bakamadım, dedi.


Yan masada oturan bey gülümseyerek "GOŞGY" dedi.


- Efendim?


-Kafenin adı , Goşgy.


Kulaklarına kadar kızardığını hissetti.Yine kendi kendine konuşmuştu anlaşılan.Kendini toplamaya çalıştı :


-Anlamı ne? diye sordu.


-Türkmencede "Şiir" demek.


-Yaa! Güzelmiş, dedi.


Daha fazla konuşmak istemedi. Kafasını çevirip dışarda yağan karı izlemeye başladı.


O sırada cama yansıyan görüntüsü gözüne takıldı.Saçlarına daha yeni fön çektirmişti.Ama berenin dışında kalan kısmı ıslanınca , yeniden kıvır kıvır olmuştu.Önce canı sıkıldı biraz.Sonra annesinin onu "Kıvırcık kuzum" diye sevişi aklına geldi ve yine içi huzurla doldu, kocaman bir gülümseme yayıldı yüzüne. Aslında kendisi de kıvırcık halini daha çok seviyordu.İki eliyle şöyle bir karıştırdı saçlarını...O, camdan kendisini irdelerken,bir çift gözün de onu incelediğini farketmemişti.


Kahvesini sipariş etti :


-Orta şekerli duble.Yani iki kat, yani büyük fincanda olsun lütfen, çay fincanında.


Garson biraz şaşkın, ama siparişi anlamış olarak gitti.


Kendi kendine kızdı:


-Duble ne yaa! Güzelim dilimizi katlettiler diye başkalarına kızarken, aynı şeyi ben de yaptım.Çay fincanı dedim bir de.Çay fincanda mı içilirmiş.İnce belli cam bardağım canım benim.


Yine kendi kendine konuşmuştu.Çaktırmadan göz ucuyla yan masadaki beye baktı.Kitabını okur gibi yapıyordu ama bıyık altından da gülüyordu.Aslında böyle bir durumda canı sıkılır, hem kendine kızar hem de güleni, güldüğüne bin pişman ederdi.Bu kez öyle olmadı.O da gülümsedi ve dışarıyı seyretmeye devam etti.


Kahvesini bitirdiğinde kar biraz yavaşlamıştı."Bu fırsatı kaçırmadan işlerimi halledip eve döneyim " dedi. Hesabı ödeyip çıktı."Buraya tekrar gelmeliyim, çok huzurlu bir yer ." diye düşündü.Kafasını kaldırıp tabelaya baktı. "Goşgy Kafe. bunu unutma." dedi kendi kendine.Başını indirirken yan masada oturan beyle göz göze geldi.Çok durmadı üzerinde, çünkü aklı annesindeydi. Annesi karanlıktan çok korkardı.Hele de böyle tipi şeklinde kar yağıyorsa, ne yapacağını bilemez, sadece kızına sarılarak teskin olabilirdi.


Çok uzun zaman  annesinin neden bu kadar korktuğunu anlayamamış, sorduğu zaman da cevap alamamıştı."Ama bu gece bunu öğrenmeliyim artık."dedi. " Hatta yarın annemi de alıp bu kafeye yine geleyim bakalım o da benim hissettiğim gibi hissedecek mi?"


Eve gidip kapıyı açtığında annesini tam da tahmin ettiği gibi buldu.Kar yağışını görmemek için tüm perdeleri kapatmış, koltuğuna oturmuş ve her zamanki türküsünü söylerken.


"Çift gögercin semada

Neden görünmez oldu
Ya başları belada
Haberi gelmez oldu
Gögercin gögercin
Sema kuşsuz olmiyi
Hadi kanadız açın
Gönül sizsiz dolmiyi."

"Annem korkma geldim ben."diyerek koşup sarıldı annesine. Bir süre öylece kaldılar.Annesi biraz sakinleşince dizinin dibine oturdu.Annesinin gözlerinin içine baktı:


-Canım annem! Böyle karlı tipili havalardan ve karanlıktan neden korktuğunu anlatmayacak mısın bana. Anlatsan belki rahatlarsın,sırtındaki yüklerden,içindeki korkudan kurtulursun.Bak sen korktuğun için ben de böyle havalardan korkuyorum.Sebebini bilsem belki benim de korkum geçecek.


- ...................


-Bak ben bugün bir yere gittim. Dışarda çok fena tipi vardı, ilk gördüğüm kafeye girdim. Öyle huzurlu bir yerdi ki, kar iyce yavaşlayıncaya kadar kaldım orda.Seninle de mutlaka gidelim oraya olur mu? Evden çıkıp dolaşmak , farklı ortamlar görmek sana da iyi gelir .Adı  da şeydi...Değişik bir şeydi....Hah hatırladım GOŞGY Kafe.


O anda annesi öyle bir çığlık attı ki, annesinin çıldırdığını sandı, ödü koptu.Hemen sıkı sıkı sarıldı annesine...


Bu dünyada bir tek annesi vardı.6-7 yaşlarındayken anneannesini kaybetmişti.Babası...Babası hakkında hiç bir şey bilmiyordu.Sadece bir kez anneannesi " Senin baban çok iyi çok fedakâr bir adamdı."demişti.Annesi babası hakkında hiç bir zaman konuşmadı.Ne zaman annesine babasını sorsa, gözyaşından başka cevap alamazdı.Kutsal bir emanet gibi aşkla yüreğinde saklıyordu annesi her şeyi.


Şimdi, şimdi annesine de bir şey olacak diye çok korktu. Birbirlerine sarılıp ağladılar, ağladılar. Sonunda annesi sakinleşti.


- Gel karşıma otur kıvırcık kuzum, dedi.Bunca yıl anlatamadığım her şeyi anlatma zamanı geldi.Çünkü artık çocuk değilsin.Sana bakınca karşımda güçlü bir Ahıska Türk Kızı görüyorum.Artık anlatacaklarımı kaldırabilirsin. Dinle bak işte benim hikayem:


10 Yaşındaydım.Bir gece askerler kapımızı çaldı.Neye uğradığımızı anlamadan tüfeklerin dipçikleriyle vura vura hepimizi evden çıkardılar.Babamı alıp götürdüler.O günden sonra ondan hiç haber alamadık.İkiz kardeşlerim vardı üç yaşında.Annem onları kucağına aldı.Kaybolurum korkusuyla benim belime bir ip bağladı,ipin bir ucunu da kendi koluna bağladı.Ortalık mahşer yeri gibi o kadar kalabalık ve öyle karışıktı ki.Ağlayan kadınlar ,çocuklar , bağıran, küfreden , döven askerler.Tüm yetişkin erkekleri toplayıp götürdüler önce...


Annem çok zeki ve dirayetli bir kadındı.Eğer o an  birbirimize bağlanmasaydık, ben şu an yaşamıyordum.Bizi yurdumuzdan yuvamızdan işte böyle bir gecede çıkardılar.Hepimizi vagonlara doldurdular.İşte o gün hava çok soğuktu ve tipi şeklinde kar yağıyordu, göz gözü görmüyordu.Vagon o kadar sıkışıktı ki insanlar üst üste oturuyorlardı.Nefes alamayacak kadar havasızdı.Bu şekilde aç susuz günlerce yol gittik.


Bir çok kişi gözlerimin önünde öldü ve askerler ölenleri sanki bir eşyaymış gibi ayaklarından tutup sürükleyerek vagondan dışarı attılar.


Kardeşlerim havasızlığa, açlığa, susuzluğa dayanamadılar.Ağlamaktan sesleri kısıldı ve artık hiç çıkmaz oldu.Onların öldüğünü annem askerlere göstermedi, kucağında sımsıkı tuttu ikisini de. Trenin durduğu ve vagonun açıldığı bir anda, annem ok gibi vagondan dışarı fırladı.Kenardaki bir çukura kardeşlerimi yan yana bıraktı ve üzerlerini biraz karla biraz da tırnaklarıyla toprağı kazıyarak örttü. Vagon hareket etti .Annem yetişemeyecek ve ben yapayalnız kalacağım diye çok korktum.Son anda vagondaki diğer insanların yardımıyla içeri alabildiler.


Annem tunçtan bir heykel gibi kaskatıydı, parmakları kan içindeydi. " Yavrularımın tertemiz bedenine , onların pis ellerini değdirmedim." dedi ve bana sarıldı.Benim her zaman söylediğim o türkü var ya,işte onu söyleyip beni sakinleştirmeye ve korkumu gidermeye çalıştı:



"Çift gögercin semada

Neden görünmez oldu
Ya başları belada
Haberi gelmez oldu
Gögercin gögercin
Sema kuşsuz olmiyi
Hadi kanadız açın
Gönül sizsiz dolmiyi."

Yol boyunca vagonları boşalta boşalta gitti trenler.Bizi de daha sonra Türkmenistan olduğunu öğrendiğimiz bomboş bir arazide,düzün ortasında indirdiler.Çok uzakta bir köy görünüyordu.Ama oraya yürüyecek mecal kalmamıştı kimsede.Vagondan indirilenlerin bir kısmı da orada vefat etti.


Annem ben ve sekiz on kadın ve çocuk köye ulaşmayı başardık.


Köylüler bu karda kışta, perişan haldeki kadın ve çocukları görünce önce şaşırdılar, sonra bir kısmı bize çok kötü davrandı. Ama deden, yani babanın babası bize kucak açtı.Babanı ilk o gün gördüm ben onüç yaşındaydı.Herkese çok yardımcı oldu.


Velhasıl biz o köye yerleştik.Annem çok çalışkan bir kadındı.Herkese yardım etti ve oraya sağ kalıp da gelebilen herkesin bir düzen kurmasını sağladı.O köyde geçirdiğim yedi sekiz yıl hayatımın en huzurlu dönemleriydi.Babanla aramızdaki saygı, sevgi, derin bir aşka dönüştü.Ve ben onsekiz baban yirmibir yaşındayken evlendik.


Bir kaç yıl sonra köyde bir takım huzursuzluklar başladı.Baştan beri bizi orda istemeyenler , bizleri rahatsız etmeye başladılar ve bizi köyden çıkarmaya çalıştılar.Tatsız olaylar artınca oradan ayrılmak zorunda kaldık.


Baban bizi Türkiye'ye geçirmek istedi.Her şeyi ayarladı.Tam yola çıkacakken kaçacağımızı haber alan askerler ateş açtılar.Baban " Sınırdan çok uzak şehirlere gitmeyin.Ben sizi bulurum mutlaka." dedi ve bizi gönderdi. Biz uzaklaşırken onun açılan ateşle vurulup düştüğünü gördüm.Geri dönmeye onun yanına gitmeye çalıştım ama bırakmadılar beni.


İşte o gün bu gündür babanı bekliyorum.Onunla ilgili her kelime yüreğimi dağlıyor.B u güne kadar bunları hatırlamaya dayanamadığım için, sana hiç bir şey anlatamadım.


Türkiye'ye geçtükten bir süre sonra hamile olduğumu öğrendim.Ve babanın senin varlığından haberdar olmayışı beni çok yaralıyor.Seni görse kim bilir ne kadar mutlu olur, seninle ne kadar gurur duyardı.


- Canım annem, neler yaşamışsın sen böyle.Peki "Goşgy "dediğimde neden öyle çığlık atıp ağladın?


- Çünkü baban bana "Goşgy'm" "Şiirim " derdi.


Birbirlerine sarıldılar ve yine gözyaşları sel oldu.


- Annemmm! Sen benim de Goşgy'm sin...


DEVAM EDECEK...


Çarşamba, Mart 04, 2020

ÖLDÜĞÜMDE...




Sevincimde, üzüntümde, tasamda
Sana geldim, savdın beni başından
Pes etmek yok , benim gönül yasamda
Öldüğümde ağlar mısın ardımdan ?

Ne yaptıysam görünmedi gözüne
Hiç bir sözüm ulaşmadı özüne
Doğru dürüst bakmadın ya yüzüme
Öldüğümde ağlar mısın ardımdan ?

İçimdeki bunca güzel duygunun
Yavaş yavaş kaybolduğu soygunun
Hiç bilmedin sorumlusu olduğun
Öldüğümde ağlar mısın ardımdan ?

Hayallerimde yanımda olmadın
Umut olup şu gönlüme dolmadın
Herkese koştun da bana kalmadın
Öldüğümde ağlar mısın ardımdan ?

Ömür boyu hiç çekmedin nazımı
Rabbim böyle yazmış alın yazımı
Acep bunlar vicdanında sızı mı
Öldüğümde ağlar mısın ardımdan ?

Yazmaya devam etmesin kalem
Çünkü her kelimede dökülür elem
Acaba bir an, sadece bir dem
Öldüğümde ağlar mısın ardımdan ?