Fırtına öncesi sessizlik değil, Fırtına sonrası sensizlikteyim... Gassalın elinde meyyit yüreğim, Sonsuza sakladım hayâllerimi...
Çarşamba, Eylül 27, 2006
EY SEVGİLİ...
Ey Sevgili!...Bir kez daha kırık dökük kelimelerle sana seslenmenin utancındayım.Yüreğim hasretinle paramparça.Gözlerim sızlıyor yüreğimle birlikte, adını andıkça...İnsan görmeden sever mi?İnsan görmediğini bu kadar delice özler mi?
Ey Sevgili!...Acaba seni görenler, seninle aynı havayı teneffüs edenler, seninle aynı kaptan yemek yiyenler nasıl dayandılar hasretine? Bazen seninle birlikte yaşamış olmak için tüm varlığımı vermeye hazırken, bazen ayrılığının acısıyla deliye dönmekten korkuyorum tüm varlığımla...
Ey Sevgili!...Sahabelerin de dayanamadılar elbet senden ayrılmaya...Evinin önünde beklerken hiç birinin dizinde derman kalmamıştı.Hıçkırıklardan başka ses duyulmuyordu.Bir ara Hz. Ömer (r.a.)'in gür sesi duyuldu bu hıçkırıklar arasında."Kim Hz. Muhammed (s.a.v.) öldü derse,kellesini uçururum."diyordu...Sonra Hz. Ebubekir (r.a.) geldi o tertemiz, pak vücudunun yanına.Bilmem ki senin en sadık dostunun acısını anlatmaya yeter mi kelimeler?Bir ara naaşının dudaklarının kıpırdadığını ve "Ümmeti, ümmeti" dediğini işitti...( Bu ne kadar büyük bir sevgi Ya Resulallah(s.a.v.). Layık mıyız bu sevgine? Lâyık olmak için çabalıyor muyuz?)
Onların acıları kadar imanları da büyüktü. Hz. Ebubekir(r.a.) dışarı çıkıp: "Kim Hz. Muhammed'e (s.a.v.) tapıyorsa bilsin ki o öldü.Kim Allah (c.c)'a tapıyorsa bilsin ki,hiç bir şey yokken o vardı ve herşey yok olsa da o var olacak." dedi. Ve teslimiyyet...Biz de hiç olmayan haslet...
Ey Sevgili!Hani mescide gelip,seni hep ön sıralardan dinleyen küçük bir çocuk vardı.Bir gün onu göremeyince nerde olduğunu sordun sahabelerine! "Üzgün olduğu için gelmediğini" söylediler.Hemen kalkıp evine gittin.Ve "Üzgün olduğunu duydum. Kuşun ölmüş başın sağolsun." dedin...
Ey Gönüller Fatihi!İnsanlığımız öldü, vicdanımız öldü,dürüstlüğümüz öldü, sevdalarımız öldü, ideallerimiz öldü, ülkülerimiz öldü...Bize de gel ne olur!Gel ve hayat ver yeniden, ölmüş sinelerimize!Bir güneş gibi doğ ve aydınlat bu karanlık sinelerimizi!Gel ve dünyalık telaşların istila ettiği gönüllerimizi yeniden fethet!Kurban olayım! Gel ve cehennem çukurlarına yuvarlanmadan tut ellerimizden!...
Ey Sevgili!...Hani bir gün sahabelerinle sohbet ediyordun.Hz. Ömer (r.a.) cahiliye döneminde yaptıklarından bahsediyordu.Küçük kızını diri diri toprağa gömerken, kızcağızın "Babacığım paçaların toz olmuş." diye temizlemeye çalıştığını söyleyince hıçkırıklara boğulmuştun...Ve seninle birlikte herkes ağlamıştı."Bir daha anlat !" dedin Hz. Ömer'e (r.a.). O bir kez daha anlattı." Bir daha anlat!" dedin...Defalarca anlattırdın ve ağladın.İhtimal demek istiyordun ki "İşte bakın! İslamiyetle şereflenmeden önce böyleydiniz."
Evet Ya Resulallah!İslamiyetten önce kız çocuklarını diri diri gömen insanlar,Müslüman olduktan sonra, ayak bileklerine küçük çanlar bağlayıp geziyorlardı ki, yerde dolaşan haşereler sesi duyup kaçsın ve ezilmesinler...
Ey Sevgili! Ey gönüllerimizin sultanı!Şimdilerde senin "Neyi değiştirdiğini "Küstahça soran bir kendini bilmezin,yerdeki haşereler kadar değeri var mıdır acaba?
Ve ben bu sözleri duydukça ezilip, küçülüyorum,seni tüm dünyaya tanıtamadığım için...Eziliyorum, İslamiyetin son kalesi olan bir milletin ferdi olduğum halde, bu kendini bilmezleri susturamadığım için...Eziliyor ve küçülüyorum huzurunda,bu sözleri edenlere bir özür bile diletemediğim için...Özür diliyorum sana layık bir ümmet olamadığım ve seni tam temsil edemediğim için...Özür diliyorum dünyaperestliğim için...Özür diliyorum vurdumduymazlığım için...
Ey Sevgili!...Kalbime Allah (c.c)'ın ve Senin (s.a.v.) sevginden başka sevgiler doldurduğum için beni affeder misin?Bir kez olsun cemalini gösterip,vuslatının hasretiyle yanan gönlüme su serper misin? Bu halimle bile şefaatini dileniyorum senden...Bilmem ki bu perişaniyetimle beni ümmetin olarak kabul eder misin?Bilmem ki mahşerde gözlerim değer mi gözlerine? Yalvaran bakışlarıma acıyıp, bana da "Gel" der misin?
Ey Sevgili!... Tut ellerimden...Tut ki edemem sensiz...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
3 yorum:
Bu yazılarınızı hangi halet-i ruhiye içerisinde ve nasıl bir ortamda yazıyorsunuz?Hayranlık duymamak elde değil gerçekten.Yüreğinizin en nadide köşesinden süzülüp gelen,gönüllerimize ateş düşüren,yürekleri kor gibi yakan bir samimiyetiniz,anlatım tarzınız(üslubunuz)var.Muhlis bir yürekten çıktığı ne kadar belli?Allah gönlünüze,yüreğinize ve kaleminize kuvvet versin.
Sevgili Heybe,
içtenliğinize gıpta etmemek elde değil. O'na (sav) layık olamayız ama hiç olmazsa Hacca giden karınca misali olabilir miyiz?
emircan ve suat'a katılıyorum...
hislenişin hiç bitmesin
Yorum Gönder